Şeyh Sadi-i Şirazi insanı tanımlarken, insanı dört taraftan saran, efradını cami beş kelime kullanıyor. "Yek katre-i hunest, hezar endişe (bir damla kan, bin endişe)." Bütün insanlığın hayat hikayesini adeta özetleyen bu beş kelime çağdaş insanın geldiği noktayı da bir sebebe bağlıyor. Var olma endişesini yaşayan çağdaş insan, kendisi için bütün varlığı seferber edebilir; yok görebilir bir bilince erişmiştir. Bu bilinç var olmanın ilahi nedenlerini ortadan kaldıran veya inkar eden düzeye varmıştır. Çağa dokundukça eline kan bulaşan çağdaş insan, yazık ki böyle bir var olma çabasını benimsemiş görünmektedir.
Gelişen teknoloji ile küçülen dünyada fert olarak kendimize ayırdığımız/ayırabildiğimiz mekan yok denecek kadar az. Böyle bir durumda kaos içimizde başlıyor ve kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşıyor. Eylem olarak karşılığı olmayan, klavyeye hapsedilmiş, ekran görüntüsünden ibaret düşünceler ve duygular, gerçekliği tartışılan bir insan profili oluşturmuştur. Açlık ve sefalete mahkum edilmiş insanların; dininden, dilinden, ırkından, renginden ve daha nelerden dolayı soykırıma uğrayanların, toprak ve kaynak savaşlarında yerinden yurdundan edilenlerin feryadına sessiz kalışımız veya en iyi ihtimalle tuşlarla karşılık veriyor oluşumuz ruhumuzun şeytana direnişini her gün biraz daha zayıf kılıyor.
Oysa; varlığın ilahi kaynaklarından biri her türden pazarlığın ötesine taşıyabildiğimiz adaletimizdir, vicdanımızdır. Adaletin lüzumu için mezarlıklar bir ibrettir ancak tesisi için mezarlık sakinlerinin ayaklanacağı günü beklemek doğru bir mücadele değildir. İyiliği emredip kötülükten men etme düsturumuzu hayata geçirmeli, bütün endişeleri geride bırakarak bir damlanın bir bedende vücut bulduğunu idrak ederek, bunu mümkün kılan kudretin rahmetine ve merhametine sığınmalıdır.
Bilge şair Mehmet Akif İnan "Bir adım atarsak kafes kırılır /
Belki birden erir zincirlerimiz " diyordu. Adım atmalı ve adaletin tecellisinde bütün zincirleri eritmelidir.
Bilge şairin zincir ve eritme metaforu ayrıca değerlendirilmesi gereken, kendini sınırlayan demirden dağları eriten bir milletin mazisine ve kudretine muhteşem bir hatırlatmadır. Ancak sözü açmışken yazımıza şunu da ilave ederek nokta koymak lüzumu vardır. Nihayetinde İslam ile şereflenerek O'nun için yaşayan, mücadele eden, hayat veren, can veren ve O'nun emirlerine riayet ettikçe yükselen, dünyaya adalet dağıtan, varlığı mazluma emniyet zalime korku veren bu ümmet İsmet Özel'in tabiriyle "neyi kaybettiğini hatırla"malı; "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin " sırrı ve " Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır (Maide 8 ) " emr-i ilahisiyle hareket etmelidir.
Selametle...
Eğitimcilerin, "Düşün Yakamızdan" Haykırışını Duyar Gibiyim
Kariyer Basamakları Sınavı Sonrası Oluşan Mağduriyetler Giderilmelidir
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ