Adıyaman'da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları biraraya gelerek son zamanlarda ülkemizde yaşanan olaylarla alakalı olarak bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada şunlar söylendi:
Kaybedeni biz, yani millet, kazananı onlar, yani emperyalist güçlerin olduğu bir operasyon, komplo, tehdit ve kuşatma ile karşı karşıyayız.
Ülkesini seven ve korumayı görevi sayan bütün vatandaşlarımız ve kurumlarımız gibi Adıyaman Sivil Toplum Kuruluşları olarak da son günlerde ülkemizde yaşananları büyük bir dikkatle takip ediyor ve kullanılan dilin “Büyük Türkiye” idealine zarar verdiğini kaygıyla izliyoruz.
Yaşanan tartışmalarda izlenen yol ve kullanılan yöntemler, milletin ortak iradesiyle son yıllarda elde ettiğimiz bütün kazanımları tehdit etmektedir. Aziz milletimiz bu küresel operasyona ve onun içerideki uzantılarına karşı, millet iradesinin birlikte ürettiği kazanımlara ve “Büyük Türkiye” idealine sahip çıkmaya azim ve kararlılıkla devam edecektir.
Bugün gelinen nokta itibarıyla, gerçekten de “Büyük ve Lider Türkiye” idealini gerçekleştirmeye dönük icraatlarla bağdaşmayan yolsuzluk iddiaları toplum tarafından şaşkınlıkla izlenmektedir. Hükümetten beklentimiz; “3 Y ile mücadele” sloganıyla startını verdiği “Büyük Türkiye” yolculuğu adına, mensubiyetine ve mevkilerine bakmaksızın yolsuzluk iddialarına adı karışanların üzerine gitmesi ve kamuoyunu tatmin edecek bütün adımları içtenlikle atarak, adaletin yerini bulmasını sağlamasıdır. Siyasi iktidar, bu çerçevede varsa milletin malına kast etmiş ve yolsuzluğa bulaşmış olanları ayıklamalı, yolsuzlukla mücadele kavramına sığınarak milli irade üzerinde kalıcı vesayet kurma hesaplarının faillerini de bu vesileyle ortaya çıkarmalıdır.
İçinde bulunduğumuz süreç, sivil toplum kuruluşları, gönüllü teşekküller, cemaatler ve mensuplarının istedikleri partiyi destekleme, parti kurarak siyasette var olmalarının tabii hakları olduğunu herkese hatırlatmayı gerektiriyor. Şüphesiz millet iradesinin temsiline talip olmak bütün demokrasilerde meşrudur. Ancak, sivil örgütler, cemaatler ve mensupları da, bu yolu tercih etmeden milli iradeyi teslim almaya çalışmanın, demokratik hukuk devleti anlayışını benimseyen bütün sistemlerde gayri meşru olduğunu ve ortak bir tavırla engelleneceğini unutmamalıdır.
Aksi halde 2010 referandumuna verilen destek, kamuoyu tarafından millet iradesini tesis etme olarak değil, devlet idaresini zimmete geçirmenin stratejik hamlesi olarak görülecektir.
Hiçbir güç ve oluşumun milli iradeyi baskılamasına ve zayıflatmasına müsaade edilemez. Ne silahlı güçlerin, ne de yargı dahil silahsız bürokrasinin sandık ve seçmen iradesi dışında siyasi iradeyi şekillendirme teşebbüsü kabul edilemez.
Bir asra yaklaşan vesayet rejiminden arınmanın son düzlüğündeki Türkiye’nin, bildik küresel güç merkezlerini rahatsız ettiği bilinmektedir.
Son on yıllık süreçte başarılanların hepsi bir tarafa, kendi medeniyet havzasının fikri ve fiili liderliği konumu, birileri açısından Türkiye’ye yönelik operasyon yapmak noktasında yeterli olmuştur. Onlara göre, sınırları içerisindeki vesayeti nefessiz bırakan Türkiye; üstüne bir de küresel aktör olma hedefini kuşanmakla kendisine çizilen sınırı ihlal etmiş ve haddi aşmıştır.
Türkiye milleti ve devletiyle; ekonomik büyüme hedefinin daha büyük operasyonları, gelişme kararlılığının sinsi diplomatik oyunları tetikleyeceğini öngörecek tarihi ve siyasi birikime fazlasıyla sahiptir.
Ne yapılanlara, ne de yapılanların içerideki ve dışarıdaki uzantılarının kimliklerine şaşırmamak, dün; Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laik-Dindar üzerinden başaramadıklarını bugün yeni ayrışmalar, yeni kamplaşmalar üzerinden deneyebileceklerini de unutmamak gerekiyor.
Türkiye; ideolojisi, inancı, siyasi partisi, etnisitesi, mezhebi, meşrebi, meziyeti ve mensubiyeti farklı vatandaşların ortak coğrafyası, dünya mazlumlarının ortak ümididir. Bu ortaklık sürmeli, ümit devam ettirilmelidir. Bu amaçla, Türkiye’yi hedef alan operasyon fert fert bütün milletimiz tarafından el birliğiyle püskürtülmelidir.
Diğer taraftan, bazı yargı mensupları ile kolluk görevlilerinin toplumun yolsuzluk konusundaki duyarlılığını kendisine sütre yapmak suretiyle Türkiye’ye yönelik küresel operasyona destek ve mevzi sağladığı iddiaları da mutlaka araştırılmalıdır. Varsa; yolsuzluk yapanların da, yolsuzluk operasyonu üzerinden küresel operasyona yol verenlerin de ortaya çıkarılması bütün toplumun ortak beklentisidir. Bu beklentiler karşılanmalıdır. Darbelerle millet iradesine kast edenlerin cezalandırılmasını istediğimiz gibi, yetim hakkına kast edip millet kasasını gasp edenlerin de cezalandırılmasını istiyoruz.
Unutulmamalıdır ki, dün Gezi Parkı olayları esnasında temsilci bir grubun hükümetten isteği olarak yansıyan 3. Köprü, Kanal İstanbul, 3. Havaalanı, HES’ler gibi tarihi büyük projelerin yapılmaması isteği, bu kez de yargı tarafından yapımcı şirket yöneticileri ve iş adamlarının tutuklanmak istenmesi, o dönemde tartıştığımız uluslar arası güçlerin de bu projelerle ilgili yaptığı açıklamalar dikkate alındığında ilgi çekicidir.
Ülkemizin yerel seçim sürecine girmeye hazırlandığı bu süreçte istihbarat savaşları, savcı iddianameleri, polis fezlekeleri, şantaj kasetleri, gayri meşru fişleme iddiaları ve gazete manşetleriyle gündemin bulandırılmak istendiğine hep beraber şahit olmaktayız.
Çok önceden hazırlanıp planlanmış bu operasyonlar farklı konularda, farklı zamanlarda, farklı kişilerin, farklı suçlama iddialarını içeren dosyaları birleştirilerek adeta imha gücü yüksek bir patlayıcıya dönüştürülme teşebbüsü sağduyu sahibi herkesi endişe ve korkuya sevk etmektedir.
Son günlerde mahkûmiyetleri kesinleşen bazı vekillerin serbest bırakılmasına rağmen Diyarbakır’da henüz haklarında karar verilmeyen ve uzun süredir tutuklu bulunan diğer vekillerin salıverilmemesi, Kayseri’de İsrail aleyhine açılan tazminat davasının reddedilmesi, Ankara’da 28 Şubat aktörlerinin tamamen serbest bırakılması gibi bir çok önemli gelişme ile birlikte fotoğrafın tamamına baktığımızda, milletimizin iç bağlantılarının da olduğu büyük bir komplo ve operasyonla karşı karşıya kaldığı kanaatini güçlendirmektedir. Dolayısıyla bürokratik oligarşi ve jüristokratik vesayet yeniden hortlatılmak mı isteniyor sorusunu akla getiriyor.
Mısır’da seçimle başa gelmiş Mursi’ye darbe yapanlar, Suriye’de zalim ve katil Esed’i koruyanlar, Bangladeş’te Abdulkadir Molla’yı idam edenler bugün Türkiye’de çözüm sürecinde kat edilen mesafe başta olmak üzere ülkenin tüm kazanımlarını boşa çıkarmak ve sömürebilecekleri bir ülke haline getirmek için her türlü melanete başvurmaktadırlar.
Ortak geçmişimizin, ortak anlarımızın ve ortak geleceğimizin mekânı olan bu topraklarda, eşit vatandaşlık temelli kardeşliğimizin tesisini başarmak için, "Masumiyet" ve "Mensubiyet" karineleri üzerinden birbirimizle çatışmak yerine, bizi biz yapan ve bizim için kaybetmeyi ihtimal olmaktan çıkaracak "Kadim Medeniyet" ve "Yüksek Mesuliyet" kavramlarında buluşmak, Yeni Türkiye’de kardeşlik hukukumuzu her alanda yeniden inşa etmek zorundayız. İşte o zaman, sadece mevcut operasyon son bulmayacak, gelecekte millete ve devlete yönelik operasyon yapma ihtimali de ortadan kalkacaktır.
İnanıyoruz ki; birlikte mücadele edersek sadece Türkiye’yi hedef alan küresel operasyonu değil bütün dünyayı hedef almış küresel sömürü düzenini de sona erdiririz. Bunun için Adıyaman Sivil toplum Kuruluşları olarak diyoruz ki;
Birbirimizi ve birlikteliğimizi sorgulamakla uğraşıp küresel operasyona yem olmayacağız, aksine birlikte olmaya devam ederek kazanacağız ve Büyük Türkiye’ye doğru hızla yol alacağız.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
ADIYAMAN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI