Eğitim Bir Sen ve Memur Sen Adıyaman Şube Başkanı Ali Deniz, Türkiye’de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek, "Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen en üst temel belge olan anayasadan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmelidir” dedi.
Ali Deniz, Eğitim-Bir-Sen’in hazırladığı “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” raporunu basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı.
Raporun, aylarca süren titiz bir çalışma neticesinde, 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşturulan 9 komisyon marifetiyle; akademik bir arka plana, yetkinliğe ve tutarlılığa sahip olmakla birlikte, pratik alana yönelerek mevcut programlardaki ve bunların uygulamalarındaki sorunların teşhis ve tespitine odaklanarak hazırlandığını belirten Deniz, “Yıllardır, nasıl bir müfredat ve eğitim sistemi istediğimizi, önerilerimizle birlikte dile getiriyoruz. Bugünün ve geleceğin nesillerini yetiştirmenin en değerli yatırım olduğunun bilincinde olarak, eğitim çalışanlarının sosyal ve özlük haklarının yanında her türlü eğitim meselemize ilişkin araştırma ve arayışlara dönük çalışmalar yapmayı da kendimiz için millî bir sorumluluk gördük. İthal programlarla, millî ruhtan yoksun müfredatlarla sorunlarımızı çözemeyeceğimiz, medeniyet değerlerinden habersiz nesillerle muasır medeniyetler seviyesine çıkamayacağımız gerçeğinin altını çizdik. Eğitimin asıl amacı ve işleyişi; çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgi, onlara kazandıracağımız erdemli davranışlar, aşılayacağımız millî bir ruh, yerli bir kimlik ve evrensel felsefi değerlerle gelişmiş bir kişilik tamamıyla müfredatla ilgilidir. Bugün ve yarın nasıl bir insan istendiği tasavvurunun gerçeğe dönüşeceği alan müfredattır. Biz, her zaman sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp çözüm yolları önermeyi ve alternatifler ortaya koymayı önemseyen bir sendika olarak, müfredat konusunda da kapsamlı bir araştırma yaparak geleceğimiz için bir sorumluluk almak istedik” şeklinde konuştu.
Konuşmasında, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan eğitim politikalarına da değinen Deniz, “Modern Türkiye’nin kurulma sürecinde, eğitim siyasal elitlerin elinde çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın, modern, seküler bir toplum ve birey inşa etmenin temel aracı olarak görülmüştür. Cumhuriyet döneminin elitleri, dini bağların güçlü olduğu maneviyatçı bir toplumdan seküler bir ulus inşa etmek hedefiyle hareket etmiş, bu amacı gerçekleştirmek için de, pozitivist bilim anlayışı çerçevesinde modernlik adı altında bir endoktrinasyon sistemi tasarlamıştır. Bu ideoloji, devleti bireye önceleyen, farklılıklara izin vermeyen ve tek tipçi bir eğitim anlayışını dayatmaktadır” ifadelerini kullandı.
Ali Deniz sözlerini şöyle sürdürdü: "Okul öncesinden yükseköğretime kadar Türkiye’deki tek tipçi ve dolayısıyla farklılıklara izin vermeyen eğitim sisteminin zemini ideolojik yaklaşımlardır. Başta ilgili mevzuat olmak üzere, eğitim sisteminin insan haklarına duyarlı ve muhtelif toplumsal kesimleri dışlamayacak şekilde yeniden kurgulanmasına ihtiyaç vardır. Talim ve Terbiye Kurulu’nun görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalı; daha nitelikli, demokratik, çoğulcu, farklılıklara imkân veren bir hüviyete kavuşturulmalıdır.
Benimsenen öğretme-öğrenme yaklaşımları ile yürürlükteki öğretim programları, hem sonuç hem de süreç odaklı bir ölçme ve değerlendirme öngörürken, adı geçen merkezî sınavlar yalnızca sonuca odaklanmaktadır. Türkiye ilkokulda eğitime yıllık 720 saat ayırmaktayken, OECD ortalamasının yıllık 799 saat olduğu görülmektedir. Öte yandan, Türkiye’de ortaokulda eğitime ayrılan süre yıllık 840 civarında olup OECD ortalamasının (915 saat) altındadır. İlk ve ortaokul birlikte hesaplandığında ise, ilk ve ortaokulu Türkiye’de okuyan bir öğrenci, OECD’deki akranlarına göre toplam 7,5 ay daha az eğitim almaktadır. Bir eğitim-öğretim yılının normalde 180 iş günü, yani 9 ay olduğu düşünüldüğünde, Türkiye ile OECD arasındaki 7,5 aylık sürenin ciddi bir fark olduğu görülmektedir.
Dahası, mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir. Türkiye’nin yakın tarihinde, toplumun taleplerine rağmen, demokratik olmayan yollarla eğitim sistemine sert müdahaleler yapılmış ve bugüne kadar eğitimde vesayetçi anlayış hükümran olmuştur. Günümüzde de Türkiye’deki eğitim sisteminde toplum mühendisliğinin olumsuz etkileri maalesef halen devam etmektedir. Son yıllarda eğitimde önemli değişimler ve ciddi iyileştirilmeler gerçekleştirilmiş olsa da, müfredat ve ders kitapları hâlâ belli bir ideolojiye katı bağlılığı öngörmektedir. Türkiye’de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç vardır. Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkân tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. "